Animasyonlar bir dili öğrenmeye başlarken en büyük yardımcınızdır. Diyaloglar daha kısa ve anlaşılabilir olur. Yabancı dilde yeni kelimeler ve cümle kalıpları öğrenebilirsiniz. Ama her şeyden en önemlisi, öğrendiğiniz dil hakkında bildiğiniz bütün bilgilerle bir şekilde pratikte karşılaşır ve aklınızın bir köşesine daha çok kazırsınız. Bu yazımızda size 7 tane Fransızca animasyon tanıtacağız. Fransızca dil bilgisi ve telaffuz olarak öğrenenlerin zorlandığı bir dil olarak bilinir. Halbuki bu dili pratiğe dökerseniz ve aktif şekilde hayatınıza dahil ederseniz göreceksiniz öğreniminiz hem daha hızlı hem daha kolay gerçekleşecektir.
Öncelikle seçtiğim animasyonların birçoğunun çok da çocuklara yönelik olmadığını söylemeliyim. Büyük bir kısmı toplum eleştirisi içeren, festivallerde gösterime girmiş animasyonlar. Yine de sıkılmayacağınıza, izlerken keyif ve verim alacağınıza eminim. İşte Fransızca öğrenenlerin mutlaka izlemesi gereken 7 animasyon filmi.
1 - İki Arkadaş / Ernest et Céléstine
Bu animasyon birçok pedagojik alanda ödüller almış ünlü yazar Daniel Pennac’ın Le Roman d’Ernest et Céléstine adlı bir çocuk kitabından uyarlamadır. Konusu Ernest adındaki bir ayı ve Céléstine adındaki bir farenin beklenilmedik, sıra dışı arkadaşlığını konu alır. İkisi de kendi toplulukları tarafından dışlatılmış, ötekileştirilmiş kimliklere sahiptirler ve hayatlarının kesişmesiyle beraber ortak bir dünyada yaşamaya, birbirlerine yardım etmeye başlarlar. Bu yolla bize farklılıklarımızın arkadaşlığa engel olamayacağını gösterir ve Cannes Film Festivali’nden de ödülünü alır.
Bu animasyon da çocuklara yönelik, şiddetten uzak ve sürükleyicidir. Çizimlerinin yağlı boya çizimleri gibi olması oldukça dikkat çekicidir. Diyaloglardan da çoğunluğunu yeni başladıysanız anlayabilirsiniz.
2 - Mutluluğa Boya Beni / Le Tableau
Bu benim kişisel olarak favorim. Konusu bize bir tablonun içine hapsolmuş, üç farklı çizim gruplarından, her biri birer tanesini temsil eden üç başkahramanımızın kendilerini çizen ressamı aramak ve kendi çizimlerini tamamlatmak üzere çıktıkları bir yolculuğu anlatır. Bu yolculukta teoloji, sosyoloji ve felsefeye dair birçok unsurla karşılaşırız. Karakterlerin hepsi aslında farklı amaçlarla bu yolculuğa çıkarlar. Kimi zindana hapsolmuş sevdiğine kavuşmak, kimi toplumun dışlayıp zarar verdiği arkadaşını kurtarmak kimi ise yalnızca ressamıyla tanışmak, ona sorular sormak için bu maceraya atılmış olsalar da bütün bu amaçların temelinde ağır bir hiyerarşik eleştiri yatar.
Filmdeki bu sınıf tabakalarını sırasıyla şu şekilde sıralayabiliriz;
Toupins (Tastamamlar) = tout peint (tamemen çizilmiş) kelimesinden türeyen bu sınıf, burjuvaları temsil eder. Çizimleri tamamlanmıştır. Kendilerinden olmayan herkesi dışlarlar ve kötü muamelede bulunurlar.
Pafinis (Yarı Tamamlar) = pas fini (henüz bitmemiş) kelimesinden türeyen bu sınıf ise orta sınıfı temsil eder. Bazılarının renkleri, bazılarınınsa birtakım uzuvları eksiktir.
Reufs (Eskizler) = İngilizcedeki rough (kaba) ve Fransızcadaki ébouche (çizim) kelimelerinin kombinasyonlarıyla oluşturulan bu sınıf ise en alt tabakayı, fakirliği temsil eder. Hiç kimse onları onaylamaz. Renkleri hatta belirgin vücut hatları bile yoktur. Çoğu zaman canavar olarak anılırlar.
3- Une vie de chatte - Hırsız Kedi Paris'te
Bu basit gibi görünen ama büyüleyici çizimleriyle birçok ödül almış animasyon filmi aynı zamanda bir polisiye filmidir. Paris’te çatıların üzerinden atlanılan sahneleri ile kendinizi müthiş bir atmosferin içinde bulabilir ve Paris aksanının keyfini çıkarabilirsiniz.
Başkahramanımız ikili bir hayat yaşayan Dino’dur. Gündüzleri polis babasının ölümünün ardından içine kapanmış, kendisi dışında kimseyle konuşmayan Zoe adında bir çocukla yaşarken geceleri azılı suçlulara yardım ediyordur. Zoe’nin bir gece Dino’yu takip etmesiyle olaylar karışacaktır.
4- Kabakçığın Hayatı 'Ma vie de Courgette'
Yetimhanede kalan, 10-12 yaşlarında birtakım çocukların hikayesini anlatır bu film. Gilles Paris’nin Autobiographie d’une Courgette adlı bir çocuk kitabından uyarlama olsa da kesinlikle bir çocuk filmi olmadığını söylemem gerekir. Bir çocuk, özellikle de yetimhanede bir çocuk- olmanın yürek burkan ve zaman zaman buruk bir gülümseme yaratan bir yöntemle gözler önüne serer. Bu çocukların bize iç dünyalarını yansıtmaya çalışmış, bunu da çok iyi başarmışlardır.
Film, çocukların yetimhanedeki öğretmenleri ve onun yeni doğan bebeğinin yanında otururken sorular sormasıyla sona erer. Kendilerinin terkedilme sebepleri olarak düşündüğü şeyleri sıralarlar.
-Hep burada mı kalacak?
+Hayır.
-Tabii eğer onu terk etmezsen.
+Onu asla yapmam.
-Peki ya çok çirkin olsa bile mi?
-Çok kötü koksa bile mi?
-Sürekli ağlasa bile mi?
-Yatağını ıslatsa bile mi?
-Okulda tembel olsa bile mi?
-Aptal olsa bile mi?
-Domuz gibi yese bile mi?
-Adını unutsa ve ayağı koksa bile mi?
-Dayanılmaz olsa ve hep bağırsa bile mi?
-Kurt olsa bile mi?
-Duvarları karalasa bile mi?
-Polis olmak istese bile mi?
-Boynu zürafa kadar uzasa bile mi?
-Serseri olsa bile mi?
Bu son sahnenin çarpıcılığı, ödül aldığı festivallerde çok ses getirirken, o sahnenin hemen ardından çalan Sophie Hunger’ın coverı Le Vent Nous Portera parçası akıllara orijinal parçadan çok daha uzun süreliğine kazınmıştır.
Başkahramanlarımız küçük yaşta oldukları için dilinin oldukça sade olduğunu söylemeden geçmemeliyim. Bu 7 animasyonun arasında en rahat anlaşılabilir olanın bu animasyon olduğunu söyleyebilirim.
5- Persepolis
Bu film Marjane Satrapi’nin çizgi roman olarak yayınlanmış otobiyografisinin animasyonudur. İran’da doğan küçük bir kızın İslam Devrimi esnasında hayatında yaşanan olayları ele alır. Küçük kızın savaştan uzakta bir hayat yaşaması için yurtdışına okumaya yollanılır fakat burada her şey beklenildiği kadar iyi gitmez. Film bize değişen rejimin ve savaşların hayatlara nasıl yansıdığını gösterirken, vatanını bırakıp başka bir ülkede yaşamaya başlamanın getirdiği o yabancılaşma hissini aktarır. Bol bol dram ve kara mizah unsurları barındırır. Hem Doğu hem de Batı eleştirilerini izleyebilirsiniz.
Dili kısmen diğer animasyonlara oranla biraz daha karmaşık gelmesinin sebebi politik terimlerin geçiyor olması olsa da yeni kelimeler öğrenmeniz için oldukça yararlı olacaktır.
6 - Sihirli Kitaplar ''Kérity, la maison des contes''
Bu animasyonun ise aslında pedagojik bir filmdir. Çocuklar ve onların hayal dünyalarına dair birçok öge barındırır.
Nathaniel, sesli okumayı henüz başaramayan 7 yaşında küçük bir çocuktur. Ona hep hikayeler okuyan yaşlı teyzesi Elanore’un vefatından sonra onun büyük kütüphanesi Nathaniel’e miras olarak kalır. Başlarda bu mirasa anlam veremeyen küçük Nathaniel’ın okuyamıyor olmasına zaman zaman sinirlendiğini, ablasının da onunla dalga geçtiği sahnelere şahit oluruz. Bir gün uyandığında ise bu mirasın sırrını öğrenir. Bu kitapların ,Alise Harikalar Diyarında, Robin Hood, Pinokyo gibi bilindik çocuk masalları, hepsi ilk basımdır. Bu masalların başkahramanları canlanır ve aralarındaki yaşlı bir cadı Nathaniel’ı küçülterek ona büyü yapar. Kütüphane duvarına asılı olan yazıyı sesli bir şekilde okuması gerektiğini yoksa bu masal kitaplarının yeryüzünden tamamen silineceğini söyler.
*Bu yazı “Ce n’est pas parce que c’est inventé que ça n’existe pas.” cümlesini içerir ve “Hikaye olması gerçek olmadığı anlamına gelmez.” şeklinde dublajlanmıştır.*
Dünya üzerindeki çocuklardan bir zamanlar ona teyzesinin anlatmış olduğu o harikulade masalları mahrum etmek istemeyen Nathaniel, okumak için elinden geleni yapacaktır.
7 - Skhizein
9 farklı festivalden ödül alan bu kısa filmin benim bir diğer favorim olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Bana ilk kez lisede Felsefe dersinde izletildiğinde çok fazla anlam yükleyemediğimi hatırlıyorum fakat yıllar sonra yeniden izlediğimde binlerce farklı duyguyu aynı anda hissettirip, bitmesinin ardından da bana bazı şeyleri sorgulattı.
Konu olarak Henry adında sıradan bir adamın, 150 tonluk bir meteoridin çarpmasının ardından kendisinden 91 cm uzaklaşmasını ele alır. Onun bir psikolog koltuğunda başından geçenleri anlatmasını izleriz.
Bazı insanlar-ki ben de bir zamanlar bu insanlardandım- Henry’nin şizofreni olduğu sonucuna vararak baktıkları pencereden bu filme çok fazla anlam yükleyemeyeceklerdir. Fakat Henry’yi bu nitelendirmelerden arındırdığımızda komplike bir dünyanın içinde kaybolmuş sıradan bir insanın dünyasına ait metaforları görebiliriz. Bir çarpışma anında eksenimizden kayıp, kendimizden uzaklaşabilme ihtimalimiz gibi.